İstanbul Modern’de 24 Kasım’da izleyicisiyle buluşan “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı”, 12 yıllık fotoğrafçılık yaşamına birbirinden değerli sayısız kare sığdıran ve ülkemizin akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğrafçısı ünvanını taşıyan Moran’a bir saygı duruşu niteliğinde. Serginin hazırlık sürecini ve içeriğini serginin küratörü ve fotoğraf sanatçısı Merih Akoğul ile konuştuk.
İY: Bu sezon İstanbul Modern'de Yıldız Moran ile ilgili bir sergi yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Serginin adı neden "Bir Dağ Masalı" olarak belirlendi?
MA: Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nden yaptığımız 2017 kitabı Yıldız Moran üzerineydi. Sergiyi ise bu yıl, bu kitapta yer alan fotoğraflardan bir seçkiye, daha önce sadece özel arşivde yer alıp gün ışığına ilk kez çıkacak fotoğraflardan eklemeler yaparak İstanbul Modern’in Beyoğlu’ndaki geçici mekanında gerçekleştirdik. Kitabın editörüydüm; şimdi de bu serginin küratörlüğünü üstlenme şansım oldu. Serginin adına gelince, kitapta da kullandığımız Bir Dağ Masalı betimlemesi, Yıldız Moran’ın fotoğraflarını bence çok doğru bir biçimde anlatıyor. Kendisi gerçekten de ülkemiz fotoğrafında etkileyici yapıtlarıyla görkemli bir dağ gibi duruyor. Onun fotoğraflarında yarattığı büyüleyici atmosferin sihirli bir dağ masalından kopup geldiğine inanıyorum. Serginin metninde belirttiğimiz gibi, “Dağ, insanların hayranlıkla baktığı, zirvesinde olmayı arzuladığı, ardına güvenle saklanabileceğini düşündüğü coğrafi bir oluşumdur ve tıpkı evrendeki tüm diğer nesneler gibi, bakanların niyetlerine göre kendine ait yüzlerinden birini göstermeyi seçer.” Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Yıldız Moran’ın fotoğrafları, 1950’li yıllardan günümüze ondaki cevheri fark edenler tarafından büyük bir hayranlıkla izlenmiş ve aradan 60 yıl geçmesine rağmen bugün bu yapıtlar, yaydıkları enerji ile izleyicilerin ilgisini her geçen gün daha çok çekiyor.
İY: Serginin değindiği temel konular ve alt başlıklar hangileri?
MA: Sergi, Yıldız Moran’ın tümü 12 yıla karşılık gelen fotoğraf yaşamının seçkin örneklerinden oluşuyor. Bugün yaşasaydı 86 yaşında olacak Moran’ın sergisinde de toplam 86 fotoğraf yer alıyor. Eğitim için gittiği İngiltere’den başlayarak çekmiş olduğu Avrupa fotoğrafları, Anadolu çalışmaları, İstanbul manzaraları, portre, çocuk, doğa ve soyut fotoğraf çalışmalarına uzanan bu seçkiyi sunarken türe dayalı ya da dönemsel bir ayrıştırmayı özellikle yeğlemedik. Onun yerine mekân düzenlemesine özel önem vererek fotoğrafların birbirleriyle biçimsel bir bütünlük, bir çeşit koreografi oluşturmasına özen gösterdik. Fotoğrafların hak ettiği estetiği, bir organik-görsel bakışım doğrultusunda düzenlemeyi amaçladık.
İY: Bu sergide sanatçının daha önce gün ışığına çıkmamış eserlerinin de yer aldığını söylediniz. Bize sergide öne çıkan birkaç örnekten söz etmeniz mümkün mü?
MA: Evet; sergide yeni fotoğraflar var. Aynı sanatçının bir kereden fazla yapılan sergilerinde ana yapıyı bozmadan küçük değişikliklere gidilmesi, inandığım bir yaklaşım. Örneğin Dil İskelesi çalışmasından bir seri var. Bu serinin fotoğrafları tren istasyonunda çekilmiş. Moran burada hem günlük yaşamı görüntülemiş, hem de istasyon şefinin ailesini fotoğraflamış. Demiryolu çalışanlarının günlük yaşamı olarak özetleyebiliriz konusunu. Ayrıca İstanbul’da ve Adalar’da çekilmiş fotoğraflar da var. İnsanlarla kurulan iletişim ve bu iletişimin fotoğraflara farklı bir estetikle taşınma biçimi, bir yandan da 1950’li yılların dinamiklerini düşündüğümüzde, bu çalışmaları günümüzde çok daha değerli hale getiriyor. Tüm bu fotoğraflar bize o günlere ait değerleri, modayı, yaşam tarzını taşırken aynı zamanda Moran’ın konularına yaklaşım biçimini ve estetik bakışını ortaya koyuyor.
İY: Moran neden sanat tarihimizde bu denli önemli bir yere sahip? İz bırakan çok az sayıdaki kadın sanatçıdan biri olmasının bunda rolü var mı? Bu yer sizce günümüzde yeterince anlaşılmış durumda mı?
MA: Öncelikle Moran, sanatçı bir aileden geliyor. Babası A.Vahid Moran, 1924 yılında Türkiye’de Latin harfleri ile basılmış ilk Türkçe-İngilizce sözlüğün yazarı ve aynı zamanda amatör bir fotoğrafçı. Dayısı, sanat tarihçisi Mazhar Şevket İpşiroğlu. Moran, Robert Kolej’de okuyor ve son sınıfta eğitimini yarıda bırakarak İpşiroğlu’nun yönlendirmesiyle İngiltere’ye gidiyor ve iki ayrı okulda fotoğraf eğitimi alıyor. Bu arada yılın 1950-52 aralığı olduğunu unutmayalım. Moran’ı Türkiye’nin “akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğraf sanatçısı” olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla kendisinin bugün fotoğraf tarihimiz ve fotoğraf sanatımızda önemli bir yer tutmasının haklı nedenleri var. Tüm dünyada fotoğraf sanatından yeni yeni konuşulmaya başlandığı, belge fotoğrafı ile sanat fotoğrafının henüz ayrılık aşamasında olduğu bu erken dönemde Moran’ın fotoğraflardaki nitelik, tartışılmaz bir biçimde özgün dokunuşlarla süslenmiş gerçek bir sanat anlayışına karşılık geliyor. Öte yandan bence anlaşılmak, üretimi yapan kişiden çok yapıtla karşı karşıya gelecek olan izleyici topluluğunun anlama çabası ve isteğiyle ilgili bir durum. Hiç kimse kendi döneminde tam olarak anlaşılamıyor. Bu, sanat yapıtının çağının ilerisinde olmasından çok, izleyicilerin buna hazır olmamasıyla ilgili. Bunun için yeni üretilmiş bir yapıtın, ilerleyen zaman dilimlerinde eskisi ile kıyaslanması gerekiyor; ancak bundan sonra sanat yapıtı gerçek değerini bulabilir. Aslında şu an konuştuğumuz konu, geçmişi neredeyse 70 yıl öncesine dayanan bir süreci kapsıyor. Yıldız Moran’ın özgün bakışının ve duyarlılığın sonucu olan fotoğrafları bugün yalnızca Türkiye’nin değil, giderek dünyanın da önemli fotoğraf örnekleri arasında daha sık gösterilmekte ve gösterilecek. “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı” sergisiyle Moran’ın daha iyi tanıtılması yolunda bir adım daha atılmış oldu.
İY: Moran'ın Özdemir Asaf ile evlenmiş olmasıyla birlikte edebiyat dünyasına iyice yaklaştığı ve bu alanda editörlük, çeviri gibi değerli çalışmalar yaptığını biliyoruz. Sizce edebiyat ile sonradan kurduğu bu yakın ilişki sanatçının yaşam çizgisini nasıl etkiledi? Fotoğrafla olan ilişkisini geri plana itmesine neden olduğunu söyleyebilir miyiz?
MA: Moran’ın sanatçı bir aileden geldiğini belirtmiştik. Sanat her şeyden önce kültürün bir parçası. Bu kültürün oluşabilmesi için gerekli ortam, aile, okul, yakın çevre, bulunulan şehrin ya da ülkenin dinamikleri, zengin kütüphaneler ve sanat etkinliklerinin varlığına gereksinim duyar. Türkçe ve İngilizce dillerindeki yetkinliği, Özdemir Asaf gibi Türkiye’nin yaşarken de tanınıp sevilen bir şairinin eşi olması ve içinde bulundukları edebiyat ortamı elbette Yıldız Moran’ın dil ile kurduğu ilişkiyi güçlendirecek, aynı zamanda beraberinde çevirmenlik ve editörlük işlerini getirecekti. Ancak Moran, günü geldiğinde fotoğrafçılığı bir yana bıraktı. Bunu Özdemir Asaf ile yeni bir hayat kurmak, çocuklarını dünyaya getirip büyütmek için yaptığını söyleyebiliriz. Ama sanatı bırakmayı ya da ertelemeyi yeğlemek bazen varoluşsal bir seçimdir. Dünya sanat tarihinde sanatsal faaliyetlerini çocukluğundan başlayıp ölünceye kadar sürdürenlerin yanı sıra, erken başlayıp erken bitirenler veya yaşamlarının ileri dönemlerinde bir sanat dalını seçip bu dalda yapıt üretenler de vardır. Yani ben bu kararı, kendi adıma bilinçli bir tercih olarak yorumluyorum. Önemli olan bizim konumuzda da olduğu gibi, Yıldız Moran’ın bu yapıtları genç kızlık döneminden başlayarak 12 yıllık bir süre içinde inançla üretmiş ve adını ülkemiz fotoğraf tarihine altın harflerle yazdırmış olmasıdır. Sonuç başarılı ise yol da doğrudur, diye düşünüyorum.
İY: Moran'ın sizin sanat serüveninizdeki yeri nedir? Yollarınız nasıl kesişti? Bu sergi sizin küratörlük serüveninizde nasıl bir yere oturuyor?
MA: Moran ile 1982 yılında, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Fotoğraf Enstitüsü’nde 19 yaşında bir ikinci sınıf öğrencisiyken, okulumuzun Moran’ın da içinde olduğu önemli sanatçılara Onur Ödülü vermesi sırasında karşılaştım. Daha önce ismini duyduğum ve çok az sayıda eserinden haberdar olduğum bir fotoğrafçıydı. Kendisiyle karşılaşmaktan dolayı mutlu olmuştum. Sanırım şu an arşivimde bulamadığım bir kare fotoğrafını da çekmiştim Moran’ın. Sonra 1989 yılında bir fotoğraf dergisi çıkarmaya karar verdiğimizde hem fotoğraf bilgisi, hem de Türkçe ve İngilizce dillerine hakimiyetinden dolayı, telif fotoğraf yazılarının çevirisi için başvurduğumuz kişi yine Moran’dı. 1994 yılında bir arkadaşımla birlikte kuruluşunda bulunduğumuz ve yayın yönetmenliğini yaptığım radyo programı dönemimde de bir araya geldik. Bana o gün imzaladığı ve sıklıkla başvurduğum “Eş Anlamlı Sözcükler ve Karşıt Anlamları Sözlüğü” hâlâ kitaplığımın en değerli parçalarından biridir. Sonra 1998 yılında Adam Sanatevi’nde gerçekleşen “Retrospektif-Vintage” başlıklı sergisiyle, uzun bir aradan sonra fotoğraflarını toplu bir biçimde görme şansımız olmuştu. Moran ile farklı koşullarda bir araya gelişlerimiz 2000’li yıllarda da devam etti. 2001 yılında “Zamansız Fotoğraflar” sergisi Pera Müzesi’nde gerçekleştiğinde sergi kitabının yazılarından biri bana aitti ve serginin küratörü Coşar Kulaksız ile birlikte serginin açık oturumunu gerçekleştirmiştik. Maceramız bundan sonra hız aldı. 2008’de Almanya’da Fotografie Forum Frankfurt’ta açılan ve küratörlüğünü Necmi Sönmez’in yaptığı “Türkiye Gerçekliği” sergisinde bu kez ikimiz de sanatçı olarak yer alıyorduk. Küratörlüklerini yaptığım “İnsan İnsanı Çekermiş” (İstanbul Modern, 2016) ve “Beni Bul - Otoportreye Çağdaş Dokunuşlar” (Akbank Sanat, 2017) sergilerinde Yıldız Moran’ın fotoğrafı yer aldı. Ardından da Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin 2017 yılı kitabı olarak tasarımını Bülent Erkmen’in gerçekleştirdiği Yıldız Moran kitabının editörlüğünü yine ben yaptım. Ve böylece bugünlere, “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı” sergisine kadar geldik. Ancak tüm bu çalışmaların gerçekleşmesinde Yıldız Moran’ın yıllardır arkadaşım olan oğlu Olgun Arun’un büyük desteği oldu. Olgun ve eşi Nazlı Arun’un, Yıldız Moran ve elbette Özdemir Asaf arşivlerini özenle saklamış olmaları ve onları düzenleyerek yapılacak etkinlikler için hazır tutmaları, belge sınıflandırmaları yaptığım işlerde bana her zaman büyük avantaj sağladı.
İY: Sergiyle ilgili yeni bir yayın olacak mı?
MA: Serginin kitabı, daha önce çıkardığımız ve sergi ile birlikte yeniden sunduğumuz Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin Yıldız Moran kitabı. Burada sergide olmayan birçok fotoğraf yer alıyor ve Yıldız Moran’ı ve sanatını anlamak için önemli bir rehber. Kitap, İstanbul Modern Mağaza’da Yıldız Moran sergisi süresince satışta olacak. Bir de unutmadan, İstanbul Modern Yönetimi’ne bana böyle gurur verici bir serginin küratörlüğünü layık gördükleri için yürekten teşekkür ediyor ve serginin oluşumunda emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma minnet duygularımı ifade etmek istiyorum.
İY: Bu sezon İstanbul Modern'de Yıldız Moran ile ilgili bir sergi yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Serginin adı neden "Bir Dağ Masalı" olarak belirlendi?
MA: Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nden yaptığımız 2017 kitabı Yıldız Moran üzerineydi. Sergiyi ise bu yıl, bu kitapta yer alan fotoğraflardan bir seçkiye, daha önce sadece özel arşivde yer alıp gün ışığına ilk kez çıkacak fotoğraflardan eklemeler yaparak İstanbul Modern’in Beyoğlu’ndaki geçici mekanında gerçekleştirdik. Kitabın editörüydüm; şimdi de bu serginin küratörlüğünü üstlenme şansım oldu. Serginin adına gelince, kitapta da kullandığımız Bir Dağ Masalı betimlemesi, Yıldız Moran’ın fotoğraflarını bence çok doğru bir biçimde anlatıyor. Kendisi gerçekten de ülkemiz fotoğrafında etkileyici yapıtlarıyla görkemli bir dağ gibi duruyor. Onun fotoğraflarında yarattığı büyüleyici atmosferin sihirli bir dağ masalından kopup geldiğine inanıyorum. Serginin metninde belirttiğimiz gibi, “Dağ, insanların hayranlıkla baktığı, zirvesinde olmayı arzuladığı, ardına güvenle saklanabileceğini düşündüğü coğrafi bir oluşumdur ve tıpkı evrendeki tüm diğer nesneler gibi, bakanların niyetlerine göre kendine ait yüzlerinden birini göstermeyi seçer.” Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Yıldız Moran’ın fotoğrafları, 1950’li yıllardan günümüze ondaki cevheri fark edenler tarafından büyük bir hayranlıkla izlenmiş ve aradan 60 yıl geçmesine rağmen bugün bu yapıtlar, yaydıkları enerji ile izleyicilerin ilgisini her geçen gün daha çok çekiyor.
İY: Serginin değindiği temel konular ve alt başlıklar hangileri?
MA: Sergi, Yıldız Moran’ın tümü 12 yıla karşılık gelen fotoğraf yaşamının seçkin örneklerinden oluşuyor. Bugün yaşasaydı 86 yaşında olacak Moran’ın sergisinde de toplam 86 fotoğraf yer alıyor. Eğitim için gittiği İngiltere’den başlayarak çekmiş olduğu Avrupa fotoğrafları, Anadolu çalışmaları, İstanbul manzaraları, portre, çocuk, doğa ve soyut fotoğraf çalışmalarına uzanan bu seçkiyi sunarken türe dayalı ya da dönemsel bir ayrıştırmayı özellikle yeğlemedik. Onun yerine mekân düzenlemesine özel önem vererek fotoğrafların birbirleriyle biçimsel bir bütünlük, bir çeşit koreografi oluşturmasına özen gösterdik. Fotoğrafların hak ettiği estetiği, bir organik-görsel bakışım doğrultusunda düzenlemeyi amaçladık.
İY: Bu sergide sanatçının daha önce gün ışığına çıkmamış eserlerinin de yer aldığını söylediniz. Bize sergide öne çıkan birkaç örnekten söz etmeniz mümkün mü?
MA: Evet; sergide yeni fotoğraflar var. Aynı sanatçının bir kereden fazla yapılan sergilerinde ana yapıyı bozmadan küçük değişikliklere gidilmesi, inandığım bir yaklaşım. Örneğin Dil İskelesi çalışmasından bir seri var. Bu serinin fotoğrafları tren istasyonunda çekilmiş. Moran burada hem günlük yaşamı görüntülemiş, hem de istasyon şefinin ailesini fotoğraflamış. Demiryolu çalışanlarının günlük yaşamı olarak özetleyebiliriz konusunu. Ayrıca İstanbul’da ve Adalar’da çekilmiş fotoğraflar da var. İnsanlarla kurulan iletişim ve bu iletişimin fotoğraflara farklı bir estetikle taşınma biçimi, bir yandan da 1950’li yılların dinamiklerini düşündüğümüzde, bu çalışmaları günümüzde çok daha değerli hale getiriyor. Tüm bu fotoğraflar bize o günlere ait değerleri, modayı, yaşam tarzını taşırken aynı zamanda Moran’ın konularına yaklaşım biçimini ve estetik bakışını ortaya koyuyor.
İY: Moran neden sanat tarihimizde bu denli önemli bir yere sahip? İz bırakan çok az sayıdaki kadın sanatçıdan biri olmasının bunda rolü var mı? Bu yer sizce günümüzde yeterince anlaşılmış durumda mı?
MA: Öncelikle Moran, sanatçı bir aileden geliyor. Babası A.Vahid Moran, 1924 yılında Türkiye’de Latin harfleri ile basılmış ilk Türkçe-İngilizce sözlüğün yazarı ve aynı zamanda amatör bir fotoğrafçı. Dayısı, sanat tarihçisi Mazhar Şevket İpşiroğlu. Moran, Robert Kolej’de okuyor ve son sınıfta eğitimini yarıda bırakarak İpşiroğlu’nun yönlendirmesiyle İngiltere’ye gidiyor ve iki ayrı okulda fotoğraf eğitimi alıyor. Bu arada yılın 1950-52 aralığı olduğunu unutmayalım. Moran’ı Türkiye’nin “akademik eğitim almış ilk profesyonel kadın fotoğraf sanatçısı” olarak tanımlıyoruz. Dolayısıyla kendisinin bugün fotoğraf tarihimiz ve fotoğraf sanatımızda önemli bir yer tutmasının haklı nedenleri var. Tüm dünyada fotoğraf sanatından yeni yeni konuşulmaya başlandığı, belge fotoğrafı ile sanat fotoğrafının henüz ayrılık aşamasında olduğu bu erken dönemde Moran’ın fotoğraflardaki nitelik, tartışılmaz bir biçimde özgün dokunuşlarla süslenmiş gerçek bir sanat anlayışına karşılık geliyor. Öte yandan bence anlaşılmak, üretimi yapan kişiden çok yapıtla karşı karşıya gelecek olan izleyici topluluğunun anlama çabası ve isteğiyle ilgili bir durum. Hiç kimse kendi döneminde tam olarak anlaşılamıyor. Bu, sanat yapıtının çağının ilerisinde olmasından çok, izleyicilerin buna hazır olmamasıyla ilgili. Bunun için yeni üretilmiş bir yapıtın, ilerleyen zaman dilimlerinde eskisi ile kıyaslanması gerekiyor; ancak bundan sonra sanat yapıtı gerçek değerini bulabilir. Aslında şu an konuştuğumuz konu, geçmişi neredeyse 70 yıl öncesine dayanan bir süreci kapsıyor. Yıldız Moran’ın özgün bakışının ve duyarlılığın sonucu olan fotoğrafları bugün yalnızca Türkiye’nin değil, giderek dünyanın da önemli fotoğraf örnekleri arasında daha sık gösterilmekte ve gösterilecek. “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı” sergisiyle Moran’ın daha iyi tanıtılması yolunda bir adım daha atılmış oldu.
İY: Moran'ın Özdemir Asaf ile evlenmiş olmasıyla birlikte edebiyat dünyasına iyice yaklaştığı ve bu alanda editörlük, çeviri gibi değerli çalışmalar yaptığını biliyoruz. Sizce edebiyat ile sonradan kurduğu bu yakın ilişki sanatçının yaşam çizgisini nasıl etkiledi? Fotoğrafla olan ilişkisini geri plana itmesine neden olduğunu söyleyebilir miyiz?
MA: Moran’ın sanatçı bir aileden geldiğini belirtmiştik. Sanat her şeyden önce kültürün bir parçası. Bu kültürün oluşabilmesi için gerekli ortam, aile, okul, yakın çevre, bulunulan şehrin ya da ülkenin dinamikleri, zengin kütüphaneler ve sanat etkinliklerinin varlığına gereksinim duyar. Türkçe ve İngilizce dillerindeki yetkinliği, Özdemir Asaf gibi Türkiye’nin yaşarken de tanınıp sevilen bir şairinin eşi olması ve içinde bulundukları edebiyat ortamı elbette Yıldız Moran’ın dil ile kurduğu ilişkiyi güçlendirecek, aynı zamanda beraberinde çevirmenlik ve editörlük işlerini getirecekti. Ancak Moran, günü geldiğinde fotoğrafçılığı bir yana bıraktı. Bunu Özdemir Asaf ile yeni bir hayat kurmak, çocuklarını dünyaya getirip büyütmek için yaptığını söyleyebiliriz. Ama sanatı bırakmayı ya da ertelemeyi yeğlemek bazen varoluşsal bir seçimdir. Dünya sanat tarihinde sanatsal faaliyetlerini çocukluğundan başlayıp ölünceye kadar sürdürenlerin yanı sıra, erken başlayıp erken bitirenler veya yaşamlarının ileri dönemlerinde bir sanat dalını seçip bu dalda yapıt üretenler de vardır. Yani ben bu kararı, kendi adıma bilinçli bir tercih olarak yorumluyorum. Önemli olan bizim konumuzda da olduğu gibi, Yıldız Moran’ın bu yapıtları genç kızlık döneminden başlayarak 12 yıllık bir süre içinde inançla üretmiş ve adını ülkemiz fotoğraf tarihine altın harflerle yazdırmış olmasıdır. Sonuç başarılı ise yol da doğrudur, diye düşünüyorum.
İY: Moran'ın sizin sanat serüveninizdeki yeri nedir? Yollarınız nasıl kesişti? Bu sergi sizin küratörlük serüveninizde nasıl bir yere oturuyor?
MA: Moran ile 1982 yılında, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Fotoğraf Enstitüsü’nde 19 yaşında bir ikinci sınıf öğrencisiyken, okulumuzun Moran’ın da içinde olduğu önemli sanatçılara Onur Ödülü vermesi sırasında karşılaştım. Daha önce ismini duyduğum ve çok az sayıda eserinden haberdar olduğum bir fotoğrafçıydı. Kendisiyle karşılaşmaktan dolayı mutlu olmuştum. Sanırım şu an arşivimde bulamadığım bir kare fotoğrafını da çekmiştim Moran’ın. Sonra 1989 yılında bir fotoğraf dergisi çıkarmaya karar verdiğimizde hem fotoğraf bilgisi, hem de Türkçe ve İngilizce dillerine hakimiyetinden dolayı, telif fotoğraf yazılarının çevirisi için başvurduğumuz kişi yine Moran’dı. 1994 yılında bir arkadaşımla birlikte kuruluşunda bulunduğumuz ve yayın yönetmenliğini yaptığım radyo programı dönemimde de bir araya geldik. Bana o gün imzaladığı ve sıklıkla başvurduğum “Eş Anlamlı Sözcükler ve Karşıt Anlamları Sözlüğü” hâlâ kitaplığımın en değerli parçalarından biridir. Sonra 1998 yılında Adam Sanatevi’nde gerçekleşen “Retrospektif-Vintage” başlıklı sergisiyle, uzun bir aradan sonra fotoğraflarını toplu bir biçimde görme şansımız olmuştu. Moran ile farklı koşullarda bir araya gelişlerimiz 2000’li yıllarda da devam etti. 2001 yılında “Zamansız Fotoğraflar” sergisi Pera Müzesi’nde gerçekleştiğinde sergi kitabının yazılarından biri bana aitti ve serginin küratörü Coşar Kulaksız ile birlikte serginin açık oturumunu gerçekleştirmiştik. Maceramız bundan sonra hız aldı. 2008’de Almanya’da Fotografie Forum Frankfurt’ta açılan ve küratörlüğünü Necmi Sönmez’in yaptığı “Türkiye Gerçekliği” sergisinde bu kez ikimiz de sanatçı olarak yer alıyorduk. Küratörlüklerini yaptığım “İnsan İnsanı Çekermiş” (İstanbul Modern, 2016) ve “Beni Bul - Otoportreye Çağdaş Dokunuşlar” (Akbank Sanat, 2017) sergilerinde Yıldız Moran’ın fotoğrafı yer aldı. Ardından da Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin 2017 yılı kitabı olarak tasarımını Bülent Erkmen’in gerçekleştirdiği Yıldız Moran kitabının editörlüğünü yine ben yaptım. Ve böylece bugünlere, “Yıldız Moran: Bir Dağ Masalı” sergisine kadar geldik. Ancak tüm bu çalışmaların gerçekleşmesinde Yıldız Moran’ın yıllardır arkadaşım olan oğlu Olgun Arun’un büyük desteği oldu. Olgun ve eşi Nazlı Arun’un, Yıldız Moran ve elbette Özdemir Asaf arşivlerini özenle saklamış olmaları ve onları düzenleyerek yapılacak etkinlikler için hazır tutmaları, belge sınıflandırmaları yaptığım işlerde bana her zaman büyük avantaj sağladı.
İY: Sergiyle ilgili yeni bir yayın olacak mı?
MA: Serginin kitabı, daha önce çıkardığımız ve sergi ile birlikte yeniden sunduğumuz Eczacıbaşı Fotoğraf Sanatçıları Dizisi’nin Yıldız Moran kitabı. Burada sergide olmayan birçok fotoğraf yer alıyor ve Yıldız Moran’ı ve sanatını anlamak için önemli bir rehber. Kitap, İstanbul Modern Mağaza’da Yıldız Moran sergisi süresince satışta olacak. Bir de unutmadan, İstanbul Modern Yönetimi’ne bana böyle gurur verici bir serginin küratörlüğünü layık gördükleri için yürekten teşekkür ediyor ve serginin oluşumunda emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarıma minnet duygularımı ifade etmek istiyorum.