Pera Müzesi 2019’u birbirinden iddialı iki sergiyle karşılıyor. Küratörlüğünü Alistair Hicks’in üstlendiği “Zaman Değişmeli”, Asya kıtasının üç farklı saat diliminden gelen Cao Fei, Nilbar Güreş ve Raqs Media Collective’in zaman kavramına dair alternatif bir düşünce alanı yaratan yapıtlarını bir araya getirirken, Sergey Parajanov Müzesi iş birliğiyle ve Parajanov Müzesi Müdürü Zaven Sargsyan küratörlüğünde gerçekleştirilen “Parajanov, Sarkis ile” sergisi, sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen Sergey Parajanov’un çok yönlü sanatsal dünyasını 95. doğum yıldönümünde ilk kez Türkiye izleyicisi ile buluşturuyor. Her iki serginin hazırlık süreçlerini ve içeriklerini bizzat küratörlerinden dinledik.
ALISTAIR HICKS
İY: Serginin zaman kavramını insan icadı olarak ele aldığı düşünüldüğünde, projenin İstanbul gibi çok sayıda kronolojik katmanın bir arada bulunduğu ve günlük hayatla iç içe geçtiği bir şehirde gerçekleşmesi pek de rastlantı gibi görünmüyor… Sırtını Bizans surlarına yaslayan gecekondular, çiçek saksısı olarak kullanılan antik taşlar…
AH: Sergi, İstanbul’da yer alan Pera Müzesi’ne özel olarak tasarlandı. Bu kent, geleneksel ve çizgisel zaman anlayışına alternatifler üretme konusunda uzun bir geçmişe sahip. İstanbul, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan konumuyla Asya’da zamanın güncel siyasi manipülasyonlarını inceleyen serginin anahtar odak noktası. Asyalı sanatçıların zamanı yeniden değerlendirirken benimsedikleri yaklaşımın görece çok daha sofistike olması da büyük bir şans.
İY: Projede neden özellikle bu üç sanatçıya yer vermeyi seçtiniz? Onlardan herhangi biriyle daha önce çalışma olanağınız olmuş muydu? Küratöryel yaklaşmınızı biraz daha ayrıntılı olarak anlatabilir misiniz?
AH: Üç sanatçıyla da daha önce çalışma şansına eriştim ve üçüne de 21inci yüzyıl sanatına uluslar arası çerçeveden bir bakış sunan Global Art Compass adlı kitabımda yer verdim. Zaman, yüzleşmesi korkunç derecede zor olan bir konu. Hepimizin elinden kayıp giden bir şey. Asya’nın farklı saat dilimlerinden gelen bu üç sanatçının her biri bize birbirinden farklı ve önemli alternatif zaman anlayışları sunuyor. Ancak Raqs, aralarında bu konuyu en fazla düşünmüş olandır kuşkusuz. Kataloğa olan katkıları, en az bu konuyla ilgili yazılmış herhangi bir makale kadar ilginç. Size duygusal ve kurgusal zamanı vermek amacıyla saat kadranlarından rakamları çıkarmalarıyla tanınıyorlar. Öte yandan Nilbar Güreş’in sergideki etek totemlerinin çevresinde gezerken izleyicilerin, Brancusi’nin Infinite column adlı işinin çok güzel örneklediği gibi, eril zamanın çoktan ortadan kalktığının ve aslında zihinlerimizin dışında da zaten hiç var olmamış olduğunun farkına varacaklarına inanıyorum. Cao Fei’nin RMB city adlı işi ise internet üzerinde bugüne değin yapılmış en çekici sanat yapıtı olma iddiasına sahip. Kendisi, içinde yaşayabileceğimiz parallel dünyaları sürekli araştıran bir sanatçı.
İY: Sergi, önceden belirlenmiş bir rotayı izleyiciye bilinçli olarak dayatıyor gibi görünüyor. Bunun belli bir nedeni var mı?
AH: Zaman, bir labirent olarak da düşünülebilir. Sanat yapıtlarının, bu önceden karar verilmiş yolun oluşturduğu labirentte ortaya çıkmalarını istiyorum. Böylece ayaklarımız geleneksel zaman boyunca yürümeye devam ederken, zihinlerimiz sanatçıların fikirlerini içine alır hale geliyor.
İY: Sergi, küratöryel pratiğinizin bütünü içinde nasıl bir yere oturuyor?
AH: Küratör olarak statükoya meydan okuyan ve alternatif yaşam biçimlerini araştıran sanatçılarla çalışmayı seviyorum; ama bu yaklaşımın en güzel yanı, nereye gittiğinizi asla bilmemeniz. Burada gerçekleştirdiğim son sergi Doublethink Double vision idi. Bundan sonraki ilk sergim The Crime of Mr Adolf Loos ise Mart ayında Antwerp’te olacak. Sergi, güncel sanatçıların nasıl hala Adolf Loos’un 1908’de yazdığı modernist makalenin dar görüşleriyle savaşmak zorunda olduklarını gözler önüne serecek.
İY: Sergi ileride başka yerlere de gidecek mi?
AH: Sergiyi Çin’e gönderme planları söz konusuydu; ancak uygun zaman aralığı belirlenmediği için henüz kesinleşmedi.
ZAVEN SARGSYAN
İY: Parajanov’un kendisine adanmış müzenin dışında gerçekleşen ilk büyük çaplı proje olan bu sergiyi İstanbul’da yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Pera Müzesi ile yollarınız nasıl kesişti?
ZS: Birkaç yıl önce İstanbul’da bir sergi yapma fikri yine gündeme gelmiş; ancak gerçekleşememişti. Sonra Pera Müzesi’nin yöneticileri ile tanıştık. Onlar Parajanov’u, yönetmenliğinin yanı sıra tüm sanatçı yönleriyle birlikte tanıtmayı amaçlayan kapsamlı bir sergi düzenlemeyi bir süredir arzu ediyormuş. Doğrusu biz de bu öneriyi sevinçle karşıladık. Sergi, yaklaşık bir yıla yayılan yoğun bir çalışmanın ürünü ve süreç boyunca tüm zorlukların üstesinden karşılıklı anlayışla, hep birlikte geldik. Sanatçının toplam 75 eserini izleyicileriyle buluşturan “Parajanov, Sarkis ile”, sanatçının müze duvarları dışında hazırlanan en büyük sergisi oldu. Aynı zamanda bugüne dek dünyanın dört bir yanında 30’dan fazla şehirde sergilenen Parajanov koleksiyonunun en büyük yurtdışı sergisi olma özelliğini taşıyor. Serginin İstanbul’da yapılmasının bir diğer nedeni de Parajanov’un 1989’da, ölümünden kısa bir süre önce İstanbul Film Festivali’nin konuğu olarak İstanbul’u ziyaret etmiş ve İstanbul’dan büyülendiğini sıklıkla dile getirmiş olması. Hatta İstanbul dönüşü izlenimlerini kolajlara ve desenlere aktarmış; sergide onların da bir bölümüne yer verdik. Parajanov’u büyük ve canlı bir Ermeni mirasına sahip olan bu harika şehirde olabildiğince dolu dolu sergileyebilmek, bizi ayrıca mutlu etti.
İY: Küratöryel yaklaşımınızdan biraz daha ayrıntılı olarak bahsedelim mi? Sergideki anlatıyı nasıl kurguladınız?
ZS: Önce Pera Müzesi yetkilileri Erivan’a gelerek müzemizi ziyaret etti. Sergiye girecek eserleri Parajanov’un tüm dönemlerini ve temalarını yansıtmasına özen gösterecek şekilde, birlikte seçtik. Ardından ben İstanbul’a gelip müzeyi ve sergiye ayrılan alanları gördüm. Bundan sonraki süreci mail ve telefonla yaptığımız sayısız görüşmelerle biçimlendirdik. Parajanov’un gelenekselden Pop Art’a uzanan çok geniş bir üretim yelpazesi var; biz de seçkide onun sanatının uzandığı tüm noktaları korumaya çalıştık. Erken dönem eserleri, hapishanedeyken yaptığı eserler ve elbette 80’li yılların, yani yaratıcılığının en verimli döneminin eserlerine yer verdik. Öte yandan resimler, kolajlar, desenler, film sahnesi eskizleri, kostüm tasarımları, mozaikler, objeler, fotoğraflar ve yerleştirmelerden oluşan bu sergiyi bugüne kadar yapılan diğer Parajanov sergilerinden ayıran en önemli yönü, benzersiz tasarımı oldu. Yerleştirmeyi sayın Bülent Erkmen yaptı ve çok üstün bir yaratıcılık ortaya koydu. Bunu “fantastik” bir bakış olarak nitelendiriyorum. Erkmen, sergiye bizim de daha önce pek çok kez düşündüğümüz, ancak bir türlü gerçekleştiremediğimiz yepyeni bir unsur kattı: Filmlerden sahnelerin, eserlerle yan yana sergilenmesini önerdi ve bunu ekranlar kullanarak çarpıcı bir biçimde gerçekleştirdi. Böylelikle Parajanov’un sinemacı ve sanatçı kişiliğini aynı ortamda buluşturup örtüştürmüş oldu. Çok doğru bir yaklaşımla, benzersiz bir sergi ortaya çıktı. Kendisine ayrıca müteşekkiriz.
İY: Serginin çevresinde film gösterimi ve söyleşi gibi etkinlikler de yapılacak mı?
ZS: Tabii. Hem Parajanov’un filmlerinin, hem de hakkında yapılmış belgesellerin gösterileceği çok kapsamlı bir film programı sunulacak. 9 Ocak – 17 Şubat 2019 tarihleri arasında gerçekleşecek programda Narın Rengi - Sayat Nova, Suram Kalesi Efsanesi, Aşık Garip gibi, şiirsel sinemanın Parajanov’un imzasını taşıyan ender örnekleri izleyiciyle buluşacak.
İY: Sarkis’i projeye dahil etmeye nasıl karar verdiniz?
ZS: Sarkis, Parajanov’a ve onun dünyasına tutkuyla bağlı bir sanatçı. Daha önce de Paris’te ve Erivan’da Parajanov’a adadığı eserlerini, onun işleriyle yan yana sergilemişti. Ayrıca unutmayalım ki Sarkis, İstanbul doğumlu bir sanatçı. Yapıtları kendi şehrinde ilk kez sergilenen bu büyük sanatçıya eşlik etmesinden daha doğal bir şey olamazdı. Böylelikle sergi boyunca Parajanov’a bir selam vermek istedi ve onunla ilgili üretmiş olduğu yapıtları bir araya getirdi. Bunlar arasında özellikle Narın Rengi – Sayat Nova filmini temel alarak ürettiği ve Pera Müzesi’nin beşinci katında konumlanan yerleştirme ön plana çıkıyor. Bu yerleştirmeye neonlar ve ikonalar eşlik ediyor. Sergi, bu yönüyle de diğer Parajanov sergilerinden ayrılmış oldu. Sarkis açısından da, Parajanov’a ithaf ettiği bu kadar çok sayıda ve bu kadar zengin bir görsellik sunan işleri, ilk kez böylece bir araya gelmiş oldu.
İY: Projeden beklentileriniz neler? İzleyicilerin sergiden ne ile ayrılmasını umuyorsunuz?
ZS: Ziyaretçilerin bu sergiden iyilik ve güzellikle ayrılmasını çok isteriz; çünkü Parajanov’un sanatının temelinde bunların dile getirilmesi yatıyor. Yaşamı boyunca çok acı çekmiş, özgürlük adına çok ağır bedeller ödemiş bir sanatçı olmasına karşın çevresindekilere iyilik ve güzellikle, coşku dolu, şiirsel bir dille, dokunduğu her şeyi sanata dönüştürerek yanıt vermiş. Ayrıca müzeye gelen Türkiyeli izleyicilerin Parajanov’u ve onun köklerinden bağlı olduğu, sembollerini sanatına aktardığı Ermenileri ve Ermeni kültürünü daha iyi anlamasını, tanımasını isteriz. Bu serginin ülkelerimiz ve insanlarımız arasında köprü kurarak birbirlerini daha yakından tanımalarına aracı olmasını içtenlikle diliyoruz.
ALISTAIR HICKS
İY: Serginin zaman kavramını insan icadı olarak ele aldığı düşünüldüğünde, projenin İstanbul gibi çok sayıda kronolojik katmanın bir arada bulunduğu ve günlük hayatla iç içe geçtiği bir şehirde gerçekleşmesi pek de rastlantı gibi görünmüyor… Sırtını Bizans surlarına yaslayan gecekondular, çiçek saksısı olarak kullanılan antik taşlar…
AH: Sergi, İstanbul’da yer alan Pera Müzesi’ne özel olarak tasarlandı. Bu kent, geleneksel ve çizgisel zaman anlayışına alternatifler üretme konusunda uzun bir geçmişe sahip. İstanbul, Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan konumuyla Asya’da zamanın güncel siyasi manipülasyonlarını inceleyen serginin anahtar odak noktası. Asyalı sanatçıların zamanı yeniden değerlendirirken benimsedikleri yaklaşımın görece çok daha sofistike olması da büyük bir şans.
İY: Projede neden özellikle bu üç sanatçıya yer vermeyi seçtiniz? Onlardan herhangi biriyle daha önce çalışma olanağınız olmuş muydu? Küratöryel yaklaşmınızı biraz daha ayrıntılı olarak anlatabilir misiniz?
AH: Üç sanatçıyla da daha önce çalışma şansına eriştim ve üçüne de 21inci yüzyıl sanatına uluslar arası çerçeveden bir bakış sunan Global Art Compass adlı kitabımda yer verdim. Zaman, yüzleşmesi korkunç derecede zor olan bir konu. Hepimizin elinden kayıp giden bir şey. Asya’nın farklı saat dilimlerinden gelen bu üç sanatçının her biri bize birbirinden farklı ve önemli alternatif zaman anlayışları sunuyor. Ancak Raqs, aralarında bu konuyu en fazla düşünmüş olandır kuşkusuz. Kataloğa olan katkıları, en az bu konuyla ilgili yazılmış herhangi bir makale kadar ilginç. Size duygusal ve kurgusal zamanı vermek amacıyla saat kadranlarından rakamları çıkarmalarıyla tanınıyorlar. Öte yandan Nilbar Güreş’in sergideki etek totemlerinin çevresinde gezerken izleyicilerin, Brancusi’nin Infinite column adlı işinin çok güzel örneklediği gibi, eril zamanın çoktan ortadan kalktığının ve aslında zihinlerimizin dışında da zaten hiç var olmamış olduğunun farkına varacaklarına inanıyorum. Cao Fei’nin RMB city adlı işi ise internet üzerinde bugüne değin yapılmış en çekici sanat yapıtı olma iddiasına sahip. Kendisi, içinde yaşayabileceğimiz parallel dünyaları sürekli araştıran bir sanatçı.
İY: Sergi, önceden belirlenmiş bir rotayı izleyiciye bilinçli olarak dayatıyor gibi görünüyor. Bunun belli bir nedeni var mı?
AH: Zaman, bir labirent olarak da düşünülebilir. Sanat yapıtlarının, bu önceden karar verilmiş yolun oluşturduğu labirentte ortaya çıkmalarını istiyorum. Böylece ayaklarımız geleneksel zaman boyunca yürümeye devam ederken, zihinlerimiz sanatçıların fikirlerini içine alır hale geliyor.
İY: Sergi, küratöryel pratiğinizin bütünü içinde nasıl bir yere oturuyor?
AH: Küratör olarak statükoya meydan okuyan ve alternatif yaşam biçimlerini araştıran sanatçılarla çalışmayı seviyorum; ama bu yaklaşımın en güzel yanı, nereye gittiğinizi asla bilmemeniz. Burada gerçekleştirdiğim son sergi Doublethink Double vision idi. Bundan sonraki ilk sergim The Crime of Mr Adolf Loos ise Mart ayında Antwerp’te olacak. Sergi, güncel sanatçıların nasıl hala Adolf Loos’un 1908’de yazdığı modernist makalenin dar görüşleriyle savaşmak zorunda olduklarını gözler önüne serecek.
İY: Sergi ileride başka yerlere de gidecek mi?
AH: Sergiyi Çin’e gönderme planları söz konusuydu; ancak uygun zaman aralığı belirlenmediği için henüz kesinleşmedi.
ZAVEN SARGSYAN
İY: Parajanov’un kendisine adanmış müzenin dışında gerçekleşen ilk büyük çaplı proje olan bu sergiyi İstanbul’da yapma fikri nasıl ortaya çıktı? Pera Müzesi ile yollarınız nasıl kesişti?
ZS: Birkaç yıl önce İstanbul’da bir sergi yapma fikri yine gündeme gelmiş; ancak gerçekleşememişti. Sonra Pera Müzesi’nin yöneticileri ile tanıştık. Onlar Parajanov’u, yönetmenliğinin yanı sıra tüm sanatçı yönleriyle birlikte tanıtmayı amaçlayan kapsamlı bir sergi düzenlemeyi bir süredir arzu ediyormuş. Doğrusu biz de bu öneriyi sevinçle karşıladık. Sergi, yaklaşık bir yıla yayılan yoğun bir çalışmanın ürünü ve süreç boyunca tüm zorlukların üstesinden karşılıklı anlayışla, hep birlikte geldik. Sanatçının toplam 75 eserini izleyicileriyle buluşturan “Parajanov, Sarkis ile”, sanatçının müze duvarları dışında hazırlanan en büyük sergisi oldu. Aynı zamanda bugüne dek dünyanın dört bir yanında 30’dan fazla şehirde sergilenen Parajanov koleksiyonunun en büyük yurtdışı sergisi olma özelliğini taşıyor. Serginin İstanbul’da yapılmasının bir diğer nedeni de Parajanov’un 1989’da, ölümünden kısa bir süre önce İstanbul Film Festivali’nin konuğu olarak İstanbul’u ziyaret etmiş ve İstanbul’dan büyülendiğini sıklıkla dile getirmiş olması. Hatta İstanbul dönüşü izlenimlerini kolajlara ve desenlere aktarmış; sergide onların da bir bölümüne yer verdik. Parajanov’u büyük ve canlı bir Ermeni mirasına sahip olan bu harika şehirde olabildiğince dolu dolu sergileyebilmek, bizi ayrıca mutlu etti.
İY: Küratöryel yaklaşımınızdan biraz daha ayrıntılı olarak bahsedelim mi? Sergideki anlatıyı nasıl kurguladınız?
ZS: Önce Pera Müzesi yetkilileri Erivan’a gelerek müzemizi ziyaret etti. Sergiye girecek eserleri Parajanov’un tüm dönemlerini ve temalarını yansıtmasına özen gösterecek şekilde, birlikte seçtik. Ardından ben İstanbul’a gelip müzeyi ve sergiye ayrılan alanları gördüm. Bundan sonraki süreci mail ve telefonla yaptığımız sayısız görüşmelerle biçimlendirdik. Parajanov’un gelenekselden Pop Art’a uzanan çok geniş bir üretim yelpazesi var; biz de seçkide onun sanatının uzandığı tüm noktaları korumaya çalıştık. Erken dönem eserleri, hapishanedeyken yaptığı eserler ve elbette 80’li yılların, yani yaratıcılığının en verimli döneminin eserlerine yer verdik. Öte yandan resimler, kolajlar, desenler, film sahnesi eskizleri, kostüm tasarımları, mozaikler, objeler, fotoğraflar ve yerleştirmelerden oluşan bu sergiyi bugüne kadar yapılan diğer Parajanov sergilerinden ayıran en önemli yönü, benzersiz tasarımı oldu. Yerleştirmeyi sayın Bülent Erkmen yaptı ve çok üstün bir yaratıcılık ortaya koydu. Bunu “fantastik” bir bakış olarak nitelendiriyorum. Erkmen, sergiye bizim de daha önce pek çok kez düşündüğümüz, ancak bir türlü gerçekleştiremediğimiz yepyeni bir unsur kattı: Filmlerden sahnelerin, eserlerle yan yana sergilenmesini önerdi ve bunu ekranlar kullanarak çarpıcı bir biçimde gerçekleştirdi. Böylelikle Parajanov’un sinemacı ve sanatçı kişiliğini aynı ortamda buluşturup örtüştürmüş oldu. Çok doğru bir yaklaşımla, benzersiz bir sergi ortaya çıktı. Kendisine ayrıca müteşekkiriz.
İY: Serginin çevresinde film gösterimi ve söyleşi gibi etkinlikler de yapılacak mı?
ZS: Tabii. Hem Parajanov’un filmlerinin, hem de hakkında yapılmış belgesellerin gösterileceği çok kapsamlı bir film programı sunulacak. 9 Ocak – 17 Şubat 2019 tarihleri arasında gerçekleşecek programda Narın Rengi - Sayat Nova, Suram Kalesi Efsanesi, Aşık Garip gibi, şiirsel sinemanın Parajanov’un imzasını taşıyan ender örnekleri izleyiciyle buluşacak.
İY: Sarkis’i projeye dahil etmeye nasıl karar verdiniz?
ZS: Sarkis, Parajanov’a ve onun dünyasına tutkuyla bağlı bir sanatçı. Daha önce de Paris’te ve Erivan’da Parajanov’a adadığı eserlerini, onun işleriyle yan yana sergilemişti. Ayrıca unutmayalım ki Sarkis, İstanbul doğumlu bir sanatçı. Yapıtları kendi şehrinde ilk kez sergilenen bu büyük sanatçıya eşlik etmesinden daha doğal bir şey olamazdı. Böylelikle sergi boyunca Parajanov’a bir selam vermek istedi ve onunla ilgili üretmiş olduğu yapıtları bir araya getirdi. Bunlar arasında özellikle Narın Rengi – Sayat Nova filmini temel alarak ürettiği ve Pera Müzesi’nin beşinci katında konumlanan yerleştirme ön plana çıkıyor. Bu yerleştirmeye neonlar ve ikonalar eşlik ediyor. Sergi, bu yönüyle de diğer Parajanov sergilerinden ayrılmış oldu. Sarkis açısından da, Parajanov’a ithaf ettiği bu kadar çok sayıda ve bu kadar zengin bir görsellik sunan işleri, ilk kez böylece bir araya gelmiş oldu.
İY: Projeden beklentileriniz neler? İzleyicilerin sergiden ne ile ayrılmasını umuyorsunuz?
ZS: Ziyaretçilerin bu sergiden iyilik ve güzellikle ayrılmasını çok isteriz; çünkü Parajanov’un sanatının temelinde bunların dile getirilmesi yatıyor. Yaşamı boyunca çok acı çekmiş, özgürlük adına çok ağır bedeller ödemiş bir sanatçı olmasına karşın çevresindekilere iyilik ve güzellikle, coşku dolu, şiirsel bir dille, dokunduğu her şeyi sanata dönüştürerek yanıt vermiş. Ayrıca müzeye gelen Türkiyeli izleyicilerin Parajanov’u ve onun köklerinden bağlı olduğu, sembollerini sanatına aktardığı Ermenileri ve Ermeni kültürünü daha iyi anlamasını, tanımasını isteriz. Bu serginin ülkelerimiz ve insanlarımız arasında köprü kurarak birbirlerini daha yakından tanımalarına aracı olmasını içtenlikle diliyoruz.