Greener Pastures:
Bahar Oganer’in Hüzün ve Umut Dolu Figürleri
Bahar Oganer’in resmi, sanatçının iç dünyasından dışarıya doğru açtığı ve içinden izleyiciyle birlikte geçmek istediği bir pencere gibidir. Oganer, camdan dışarıya bakan, ufka ya da kitaba dalıp giden yalnız ve kırılgan figürü, bireyin iç ve dış dünyası arasındaki hassas, geçirgen sınırı simgeleştirmek için kullanır. Gerçekler âleminden kaçıp rüyalar âlemine sığınan kadın, hüzünlü bir romantizmle, bilinmeyene duyulan derin bir özlemle yüklüdür. Bulunduğu anda değildir; bambaşka bir yerdedir. Bizi, o gizemli dünyada kendisiyle birlikte bir yolculuğa çıkmaya, onunla duygudaşlık kurmaya, hayallerini paylaşmaya, öyküsünü dinlemeye zorlar. Resimlerin herhangi bir coğrafi ya da kültürel bağlamı ele vermemesi, bu duygudaşlığı kurmamızı kolaylaştırır. Figürün yalnızca bir adım gerisinden gelen izleyici, sanatçının zihnine davet edilir; ardından, sanatçıyla birlikte oradan kendi ufkuna doğru yeniden yelken açar.
Serginin ‘daha iyi, daha heyecan verici bir iş, yer, ya da hayat seçeneği’ anlamları taşıyan Greener Pastures deyimiyle adlandırılması, bilinçli bir tercihtir. Taşıdıkları derin hüzne karşın bu kompozisyonlar, yitirilmemesi gereken çocuksu bir ruh; geleceğe, beklenene dair içtenlikli bir umut ile doludurlar. Oganer’in canlı, parlak renklerle kuşatılmış mekânında var olan eğlenceli, rengârenk giyimli figür, Alice Harikalar Diyarında, Peter Pan, Oz Büyücüsü’ndeki Dorothy gibi düşsel, masalsı kahramanları çağrıştırsa da, gerçekçi bir dünyaya aittir. Sanatçının, illüstrasyonu gündeme getirecek biçimde kullandığı renk ve form, iyimser atmosferi daha da güçlendirir.
İllüstrasyonla yakın akraba olsalar da Oganer’in yapıtları, sanatçının ince işçiliği sayesinde resimselliklerini yitirmezler. Figüre bir yüz edindirmekten bile kaçınan Oganer ayrıntıya, dekoratif desenlerinde estetik öge olarak yaklaşır. Desene kavramsallık yüklediği başlıca alan ise, figürün çoraplarıdır; ilk bakışta kendini ele vermeyen, çok renkli, coşkulu kişiliğine dair, kendi yüzünden bile daha fazla ipucu verirler. Karakterini, tutkularını ve gerçek dünyanın acımasızlığı karşısında sık sık yitirip yeniden kazandığı yaşama sevincini dışa vurur; neşeyle hüznü bir arada barındırırlar.
Serginin kurgusu, mekânla yapıtların yakın etkileşimine dayanır. Oganer’in sanatçı kimliğiyle özdeşleşen ve pencere algısı yaratan büyük ölçekli tablolarıyla, Salon Dahlmann’ın mekân boyunca sıralanan geniş pencerelerini yan yana getirir. Resimlerin her biri, duvara gizlenmiş dev birer kitabın kapağını anımsatır ve kapağın ardında uzun bir öykü bulacağımız duygusunu yaratır. Ancak, sanatçının kasnağa gerili kumaş üzerine dikiş tekniğiyle uyguladığı küçük ölçekli portre serisi ile de, ilk kez bu sergide karşılaşırız. İzleyiciyi figürle yüz yüze getiren, her zamanki malzeme, boyut ve tekniğin tamamen dışına çıkan bu portreler, Oganer’in yaşamından gerçek kişilere aittirler. Diğer yapıtlarla yan yana geldiklerinde, onlardaki ‘kadın’ kimliğinin altını çizerler; aynı zamanda, sanatçının bugüne değin ürettiği sanatla bir kırılma noktası oluştururlar. Oganer’in diğer yapıtlarında ele vermekten özenle kaçındığı bağlam, bu seride ön plandadır: sanatçının otobiyografik belleği ve kadın olarak el emeğinin varlığı, sanatçının gelecek yönelimlerine dair merak uyandırıcı bir izlek oluşturur.
Greener Pastures, Bahar Oganer’in dünü, bugünü ve yarınını birbirine bağlayan; hem hüzün, hem de umut dolu bir sanat deneyimi vadeder.
İpek Yeğinsü
Bahar Oganer’in Hüzün ve Umut Dolu Figürleri
Bahar Oganer’in resmi, sanatçının iç dünyasından dışarıya doğru açtığı ve içinden izleyiciyle birlikte geçmek istediği bir pencere gibidir. Oganer, camdan dışarıya bakan, ufka ya da kitaba dalıp giden yalnız ve kırılgan figürü, bireyin iç ve dış dünyası arasındaki hassas, geçirgen sınırı simgeleştirmek için kullanır. Gerçekler âleminden kaçıp rüyalar âlemine sığınan kadın, hüzünlü bir romantizmle, bilinmeyene duyulan derin bir özlemle yüklüdür. Bulunduğu anda değildir; bambaşka bir yerdedir. Bizi, o gizemli dünyada kendisiyle birlikte bir yolculuğa çıkmaya, onunla duygudaşlık kurmaya, hayallerini paylaşmaya, öyküsünü dinlemeye zorlar. Resimlerin herhangi bir coğrafi ya da kültürel bağlamı ele vermemesi, bu duygudaşlığı kurmamızı kolaylaştırır. Figürün yalnızca bir adım gerisinden gelen izleyici, sanatçının zihnine davet edilir; ardından, sanatçıyla birlikte oradan kendi ufkuna doğru yeniden yelken açar.
Serginin ‘daha iyi, daha heyecan verici bir iş, yer, ya da hayat seçeneği’ anlamları taşıyan Greener Pastures deyimiyle adlandırılması, bilinçli bir tercihtir. Taşıdıkları derin hüzne karşın bu kompozisyonlar, yitirilmemesi gereken çocuksu bir ruh; geleceğe, beklenene dair içtenlikli bir umut ile doludurlar. Oganer’in canlı, parlak renklerle kuşatılmış mekânında var olan eğlenceli, rengârenk giyimli figür, Alice Harikalar Diyarında, Peter Pan, Oz Büyücüsü’ndeki Dorothy gibi düşsel, masalsı kahramanları çağrıştırsa da, gerçekçi bir dünyaya aittir. Sanatçının, illüstrasyonu gündeme getirecek biçimde kullandığı renk ve form, iyimser atmosferi daha da güçlendirir.
İllüstrasyonla yakın akraba olsalar da Oganer’in yapıtları, sanatçının ince işçiliği sayesinde resimselliklerini yitirmezler. Figüre bir yüz edindirmekten bile kaçınan Oganer ayrıntıya, dekoratif desenlerinde estetik öge olarak yaklaşır. Desene kavramsallık yüklediği başlıca alan ise, figürün çoraplarıdır; ilk bakışta kendini ele vermeyen, çok renkli, coşkulu kişiliğine dair, kendi yüzünden bile daha fazla ipucu verirler. Karakterini, tutkularını ve gerçek dünyanın acımasızlığı karşısında sık sık yitirip yeniden kazandığı yaşama sevincini dışa vurur; neşeyle hüznü bir arada barındırırlar.
Serginin kurgusu, mekânla yapıtların yakın etkileşimine dayanır. Oganer’in sanatçı kimliğiyle özdeşleşen ve pencere algısı yaratan büyük ölçekli tablolarıyla, Salon Dahlmann’ın mekân boyunca sıralanan geniş pencerelerini yan yana getirir. Resimlerin her biri, duvara gizlenmiş dev birer kitabın kapağını anımsatır ve kapağın ardında uzun bir öykü bulacağımız duygusunu yaratır. Ancak, sanatçının kasnağa gerili kumaş üzerine dikiş tekniğiyle uyguladığı küçük ölçekli portre serisi ile de, ilk kez bu sergide karşılaşırız. İzleyiciyi figürle yüz yüze getiren, her zamanki malzeme, boyut ve tekniğin tamamen dışına çıkan bu portreler, Oganer’in yaşamından gerçek kişilere aittirler. Diğer yapıtlarla yan yana geldiklerinde, onlardaki ‘kadın’ kimliğinin altını çizerler; aynı zamanda, sanatçının bugüne değin ürettiği sanatla bir kırılma noktası oluştururlar. Oganer’in diğer yapıtlarında ele vermekten özenle kaçındığı bağlam, bu seride ön plandadır: sanatçının otobiyografik belleği ve kadın olarak el emeğinin varlığı, sanatçının gelecek yönelimlerine dair merak uyandırıcı bir izlek oluşturur.
Greener Pastures, Bahar Oganer’in dünü, bugünü ve yarınını birbirine bağlayan; hem hüzün, hem de umut dolu bir sanat deneyimi vadeder.
İpek Yeğinsü