Böcek, dile geldi…
Bir mektup zarfının içinde gitmişti onca yolu…
Ressam onu ulak yapmıştı kendine; ruhundan geçenleri nakşetmişti onun narin
bedenine.
Şimdi de tanımadığı bir çift el serbest bırakmıştı onu. Merakla ışıldayan iki mavi
göz, ona “Kimsin sen?” diye sordu.
“Ben senin özünüm” dedi böcek. “Ne zamandır unuttuğun sana senden haber
getiren”.
Böcek, dile geldi…
“Ben Tanrı’yım”, dedi.
İnanmadı ona büyük hükümdar. Kahkahalarla güldü bu sözlere.
“Sen yalnızca zavallı bir böceksin” diye gürledi kibirle.
“Sana çok benziyorum aslında” dedi böcek. “Ama ben en azından kim olduğumu
biliyorum”.
Böcek, dile geldi…
“Ben Tanrı misafiriyim” dedi.
Dergâhın kapısında duruyordu derviş.
Dervişin özü, böceğin özünü gördü.
Selamladı onu. Buyur etti içeri.
Böcek, dile geldi…
“Bırak da yoluma gideyim” dedi.
“Anne!” diye bağırdı çocuk. “Öldür onu!”
“Olmaz” dedi anne. “O da aynı senin gibi, küçük bir mucize”.
Ve çocuk, büyüdü.
Böcek, dile geldi…
Bir kitabın sayfaları arasında gezinirken bulmuştu kendini…
Yazar onu sözcü yapmıştı kendine; aklından geçenleri nakşetmişti onun sert
bedenine.
Şimdi de tanımadığı bir çift göz geziyordu üzerinde. Ona “Kimsin sen?” diye sordu
“Gregor Samsa’yım ben” dedi. “Seni sana anlatan, anlatırken sen olan”.
Böcek, dile geldi…
Mikroskobun altında, hareketsiz duruyordu.
“Ben kâinatım” dedi.
Bilim insanı saygıyla inceledi onu.
“Sana çok benziyorum aslında” dedi böcek. “Ben de kendimi arıyorum”.
Böcek, dile geldi…
“Sen” dedi.
Tuvalin başında duruyordu ressam.
Ressamın özü, böceğin özünü gördü.
Selamladı onu. Buyur etti içeri.
İpek Yeğinsü
Bir mektup zarfının içinde gitmişti onca yolu…
Ressam onu ulak yapmıştı kendine; ruhundan geçenleri nakşetmişti onun narin
bedenine.
Şimdi de tanımadığı bir çift el serbest bırakmıştı onu. Merakla ışıldayan iki mavi
göz, ona “Kimsin sen?” diye sordu.
“Ben senin özünüm” dedi böcek. “Ne zamandır unuttuğun sana senden haber
getiren”.
Böcek, dile geldi…
“Ben Tanrı’yım”, dedi.
İnanmadı ona büyük hükümdar. Kahkahalarla güldü bu sözlere.
“Sen yalnızca zavallı bir böceksin” diye gürledi kibirle.
“Sana çok benziyorum aslında” dedi böcek. “Ama ben en azından kim olduğumu
biliyorum”.
Böcek, dile geldi…
“Ben Tanrı misafiriyim” dedi.
Dergâhın kapısında duruyordu derviş.
Dervişin özü, böceğin özünü gördü.
Selamladı onu. Buyur etti içeri.
Böcek, dile geldi…
“Bırak da yoluma gideyim” dedi.
“Anne!” diye bağırdı çocuk. “Öldür onu!”
“Olmaz” dedi anne. “O da aynı senin gibi, küçük bir mucize”.
Ve çocuk, büyüdü.
Böcek, dile geldi…
Bir kitabın sayfaları arasında gezinirken bulmuştu kendini…
Yazar onu sözcü yapmıştı kendine; aklından geçenleri nakşetmişti onun sert
bedenine.
Şimdi de tanımadığı bir çift göz geziyordu üzerinde. Ona “Kimsin sen?” diye sordu
“Gregor Samsa’yım ben” dedi. “Seni sana anlatan, anlatırken sen olan”.
Böcek, dile geldi…
Mikroskobun altında, hareketsiz duruyordu.
“Ben kâinatım” dedi.
Bilim insanı saygıyla inceledi onu.
“Sana çok benziyorum aslında” dedi böcek. “Ben de kendimi arıyorum”.
Böcek, dile geldi…
“Sen” dedi.
Tuvalin başında duruyordu ressam.
Ressamın özü, böceğin özünü gördü.
Selamladı onu. Buyur etti içeri.
İpek Yeğinsü