Galeri Bu Galata’da 29 Nisan’a kadar devam eden “Introspective”, sanatçı Eda Emirdağ’ın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi. Fotoğraftan videoya, objeden yerleştirmeye birçok farklı teknikte yapıtın yer aldığı sergi, Emirdağ’ın geçtiğimiz on yılı kapsayan sanat serüvenini samimi bir dille ortaya koyuyor. Projeyi Emirdağ ve serginin küratörü İpek Yeğinsü ile konuştuk.
Serginin adı ve kavramsal çerçevesi nasıl ortaya çıktı?
EE: “Introspective”, on yıllık çalışmalarımın birikimini tümüyle aktarmak istediğim bir sergi fikri olarak ortaya çıktı. ‘Eda Emirdağ neler üretmiş, hangi medyumlarla çalışmış, hikayesini nasıl anlatmış, nelerden bahsetmek istemiş’ gibi sorulara bir cevap niteliğinde. Seçkiyi İpek Yeğinsü ile birlikte oluşturduk.
İY: Eda düşüncelerini benimle paylaştığında serginin yapısıyla ilgili üç temel nokta ön plana çıktı: serginin bir ‘retrospektif’ niteliği taşıması, Eda’nın sanatçı kimliğine dair içsel bir sorgulama (introspection) barındırması ve kişisel sergi olarak Türkiye’deki izleyiciyle ilk tanışma alanını (intro) oluşturması. “Introspective”, bu üç temel noktayı içeren ve birleştiren bir sergi projesi olarak doğdu.
Fotoğrafla nasıl tanıştınız?
EE: Fotoğraf çekmeye on yedi yaşımda başladım. Aşık olduğum çocuktan ayrılmak zorunda kaldığım için çok üzülüp ağladığım günlerde, annem beni susturmak için bana oyalanacak bir şey almıştı: o günlerde yeni çıkan dijital, kompakt bir fotoğraf makinesi. Fotoğraf makinemi elime ilk aldığımda içine kendimi koyduğum hikayeler üretmeye başladım ve o zaman da şimdiki çalışmalarıma paralel fotoğraflar üretiyordum.
Eda Emirdağ ile nasıl bir araya geldiniz?
İY: Eda ile Art50.net’te birlikte çalıştığımız dönemde tanıştık. Geçen yıl yine Galeri Bu’da Art50.net’in sanatçılarından bir seçkinin yer aldığı “PROFILER” sergisinin küratörlüğünü üstlenmiştim ve Eda o sergideki sanatçılardan biriydi. Birlikte düşünmekten, üretmekten büyük keyif aldık ve kişisel sergisini planlamaya başladığında işbirliği yapmaya karar verdik.
Kendinize ‘fotoğrafçı’ demekten özenle kaçınıyorsunuz. Neden kendinize ‘fotoğrafı kullanan görsel sanatçı’ demeyi yeğliyorsunuz?
EE: Fotoğraf, duygularımı aktarmamda bana yardım eden bir araçtı. Çıkış noktamdı. Daha sonra bu medyuma video eklendi; sonra kolaj, daha sonra da performans. Şimdilik ‘görsel sanatçı’ tanımı, yaptığım tüm işleri kapsıyor; ama ileride başka bir tanıma da evrilebilir. Ciddi tanımlar, sınırlar bana göre değil. Sadece ‘hikayelerini anlatmaya çalışan bir kız’ desek de olur; ama insanlar kategorize etmeye bayılıyorlar.
Sergideki yapıtların seçilme ve yerleştirilme süreçleri nasıl gelişti?
İY: Eda ile sanatsal yolculuğunu en iyi anlattığını düşündüğü yapıtları inceledik ve onları yalın, bütünlüklü bir anlatı oluşturacak şekilde eledik. Sergi kısmen kronolojik, kısmen tematik bir sekans izliyor. İzleyicinin karşılaştığı ilk yapıt, Eda’nın ‘Ben Bir Sanatçı mıyım?’ diye sorduğu video çalışması (Resim 1). Bu alanın iki yanındaki odalarda daha erken dönem işler bulunuyor. Ağırlıklı olarak çerçeveli fotoğrafların olduğu odada (Resim 2) izleyicinin sergi mekanından kısmen ayrışan bir alanda oturup Eda’nın sanatçı kitabını inceleyebildiği bir bölüm var. Diğer odada ise su altında çekilmiş ve ışıklı kutularda sergilenen bir seri yer alıyor (Resim 3); burası daha gizemli, ikilemli bir alan. Duvar metinlerinin ve dia slaytların eşlik ettiği, Eda’nın bir nevi yeni dönemine geçişini temsil eden merdiven ile ulaşılan üst katta ise İsveç’teki sergiden gelen daha yeni, sosyal içerikli ve alternatif tekniklerdeki yapıtlar bekliyor izleyiciyi (Resim 4). Bir de Galeri Bu’nun önünde ‘Artist Window’ adlı, cam vitrinden içi görünen bir alan var; burayı da sergi boyunca Eda’nın gelip çalışabileceği, düşünebileceği ve etkileşim kurabileceği bir atölye alanı olarak kurgulayarak Eda’nın performatif yaklaşımının altını çizmek istedik.
İsveç, Tranas'ta iki kez konuk sanatçı programına katıldınız. Oradaki deneyimlerinizden söz edebilir misiniz?
EE: Tranas küçücük bir İsveç kasabası. Bana İstanbul’dan uzaklaşıp kendime kapılar açmaya çalıştığım bir dizi deneyim sundu. Yeni bir şehirde üretim yapmak üzere yola çıkıyorsunuz; belki şehirden, belki sizinle aynı binayı paylaşan başka sanatçılardan etkileniyorsunuz. Konuk sanatçı programı, İsveç’te ilk kişisel sergimi, ilk video yerleştirmemi yaptığım ve farklı medyumları daha rahat denediğim bir alandı. Uzaklarda hepimiz kendimizi rahat özgür hissediyoruz; İsveç, Tranas’da bulunan Kultivera da artık sanki benim ikinci evim.
Bundan sonraki projeleriniz?
EE: Çalışmaları biriktirerek ve demlenmelerini bekleyerek üretiyorum. Bir de farklı sanatçılarla kolektif işler üretmek beni çok heyecanlandırıyor; şu an elimde İrlandalı bir ressam ve şair olan Jonathan Murphy’nın şiiri için yaptığımız, zamanını bekleyen bir video projesi var. Aynı zamanda İskoç performans sanatçısı Jamie Sturrock’un farklı ülkelerden sanatçılarla yaptığı ‘Water Ghost’ projesi, suyla olan ilişkimi canlandırmam için bekliyor.
İY: Güz döneminde bir grup sergisinin küratörlüğünü yapmak istiyorum. Bununla ilgili çalışmalarım devam ediyor.
Serginin adı ve kavramsal çerçevesi nasıl ortaya çıktı?
EE: “Introspective”, on yıllık çalışmalarımın birikimini tümüyle aktarmak istediğim bir sergi fikri olarak ortaya çıktı. ‘Eda Emirdağ neler üretmiş, hangi medyumlarla çalışmış, hikayesini nasıl anlatmış, nelerden bahsetmek istemiş’ gibi sorulara bir cevap niteliğinde. Seçkiyi İpek Yeğinsü ile birlikte oluşturduk.
İY: Eda düşüncelerini benimle paylaştığında serginin yapısıyla ilgili üç temel nokta ön plana çıktı: serginin bir ‘retrospektif’ niteliği taşıması, Eda’nın sanatçı kimliğine dair içsel bir sorgulama (introspection) barındırması ve kişisel sergi olarak Türkiye’deki izleyiciyle ilk tanışma alanını (intro) oluşturması. “Introspective”, bu üç temel noktayı içeren ve birleştiren bir sergi projesi olarak doğdu.
Fotoğrafla nasıl tanıştınız?
EE: Fotoğraf çekmeye on yedi yaşımda başladım. Aşık olduğum çocuktan ayrılmak zorunda kaldığım için çok üzülüp ağladığım günlerde, annem beni susturmak için bana oyalanacak bir şey almıştı: o günlerde yeni çıkan dijital, kompakt bir fotoğraf makinesi. Fotoğraf makinemi elime ilk aldığımda içine kendimi koyduğum hikayeler üretmeye başladım ve o zaman da şimdiki çalışmalarıma paralel fotoğraflar üretiyordum.
Eda Emirdağ ile nasıl bir araya geldiniz?
İY: Eda ile Art50.net’te birlikte çalıştığımız dönemde tanıştık. Geçen yıl yine Galeri Bu’da Art50.net’in sanatçılarından bir seçkinin yer aldığı “PROFILER” sergisinin küratörlüğünü üstlenmiştim ve Eda o sergideki sanatçılardan biriydi. Birlikte düşünmekten, üretmekten büyük keyif aldık ve kişisel sergisini planlamaya başladığında işbirliği yapmaya karar verdik.
Kendinize ‘fotoğrafçı’ demekten özenle kaçınıyorsunuz. Neden kendinize ‘fotoğrafı kullanan görsel sanatçı’ demeyi yeğliyorsunuz?
EE: Fotoğraf, duygularımı aktarmamda bana yardım eden bir araçtı. Çıkış noktamdı. Daha sonra bu medyuma video eklendi; sonra kolaj, daha sonra da performans. Şimdilik ‘görsel sanatçı’ tanımı, yaptığım tüm işleri kapsıyor; ama ileride başka bir tanıma da evrilebilir. Ciddi tanımlar, sınırlar bana göre değil. Sadece ‘hikayelerini anlatmaya çalışan bir kız’ desek de olur; ama insanlar kategorize etmeye bayılıyorlar.
Sergideki yapıtların seçilme ve yerleştirilme süreçleri nasıl gelişti?
İY: Eda ile sanatsal yolculuğunu en iyi anlattığını düşündüğü yapıtları inceledik ve onları yalın, bütünlüklü bir anlatı oluşturacak şekilde eledik. Sergi kısmen kronolojik, kısmen tematik bir sekans izliyor. İzleyicinin karşılaştığı ilk yapıt, Eda’nın ‘Ben Bir Sanatçı mıyım?’ diye sorduğu video çalışması (Resim 1). Bu alanın iki yanındaki odalarda daha erken dönem işler bulunuyor. Ağırlıklı olarak çerçeveli fotoğrafların olduğu odada (Resim 2) izleyicinin sergi mekanından kısmen ayrışan bir alanda oturup Eda’nın sanatçı kitabını inceleyebildiği bir bölüm var. Diğer odada ise su altında çekilmiş ve ışıklı kutularda sergilenen bir seri yer alıyor (Resim 3); burası daha gizemli, ikilemli bir alan. Duvar metinlerinin ve dia slaytların eşlik ettiği, Eda’nın bir nevi yeni dönemine geçişini temsil eden merdiven ile ulaşılan üst katta ise İsveç’teki sergiden gelen daha yeni, sosyal içerikli ve alternatif tekniklerdeki yapıtlar bekliyor izleyiciyi (Resim 4). Bir de Galeri Bu’nun önünde ‘Artist Window’ adlı, cam vitrinden içi görünen bir alan var; burayı da sergi boyunca Eda’nın gelip çalışabileceği, düşünebileceği ve etkileşim kurabileceği bir atölye alanı olarak kurgulayarak Eda’nın performatif yaklaşımının altını çizmek istedik.
İsveç, Tranas'ta iki kez konuk sanatçı programına katıldınız. Oradaki deneyimlerinizden söz edebilir misiniz?
EE: Tranas küçücük bir İsveç kasabası. Bana İstanbul’dan uzaklaşıp kendime kapılar açmaya çalıştığım bir dizi deneyim sundu. Yeni bir şehirde üretim yapmak üzere yola çıkıyorsunuz; belki şehirden, belki sizinle aynı binayı paylaşan başka sanatçılardan etkileniyorsunuz. Konuk sanatçı programı, İsveç’te ilk kişisel sergimi, ilk video yerleştirmemi yaptığım ve farklı medyumları daha rahat denediğim bir alandı. Uzaklarda hepimiz kendimizi rahat özgür hissediyoruz; İsveç, Tranas’da bulunan Kultivera da artık sanki benim ikinci evim.
Bundan sonraki projeleriniz?
EE: Çalışmaları biriktirerek ve demlenmelerini bekleyerek üretiyorum. Bir de farklı sanatçılarla kolektif işler üretmek beni çok heyecanlandırıyor; şu an elimde İrlandalı bir ressam ve şair olan Jonathan Murphy’nın şiiri için yaptığımız, zamanını bekleyen bir video projesi var. Aynı zamanda İskoç performans sanatçısı Jamie Sturrock’un farklı ülkelerden sanatçılarla yaptığı ‘Water Ghost’ projesi, suyla olan ilişkimi canlandırmam için bekliyor.
İY: Güz döneminde bir grup sergisinin küratörlüğünü yapmak istiyorum. Bununla ilgili çalışmalarım devam ediyor.