Seçkin Pirim’in sanatı, otobiyografik bir içgüdüselliğin uzamsal bir sorgulama ile bütünleştiği, dürüst, samimi bir süreç.
Objenin kendi varoluş düzlemini açıkça belirlediği yapıtlarında Pirim, doğanın isimsiz yasalarında saklı olan görsel yanılsamaları saklandıkları yerlerden çekip çıkarmayı ve böylece izleyiciyi görsel deneyimin etkin bir ögesi konumuna getirmeyi önemsemesiyle de, serüvenci ruhunu ve özeleştiriye açık kalarak ördüğü yaratım sürecini büyük bir içtenlikle ortaya koyuyor.
Sanat ve tasarım arasındaki çizginin eskisi kadar net olmadığı bir çağda Pirim, her iki disiplinin sunduğu estetik olanaklardan yararlanıyor; bunu yaparken teknolojiye sırtını dönmeyen sanatçı, dijital platformların, ya da heykelin fiziksel oluşumunda sanatçının elinin yerini farklı teknolojilerin almasının, yapıtı daha az sanatsal kılacağı kaygısından uzak duruyor. Pirim’in bu yönü, son derece tutarlı bir sanat anlayışı benimsemekle birlikte, kendini çok farklı deneyselliklere ve çok boyutlu gelişimlere açık tuttuğunun bir işareti.
Pirim’in öyküsünde organik malzeme ve form yerini giderek daha soyut ve minimalist deneylere bırakırken, yapıtlarının mekanla olan ilişkisinin giderek önplana çıktığı duyumsanıyor. Öykünün yönelimi, sanatçının söyleminde yakın gelecekte izleyiciyi sarıp sarmalayan anıtsal hatta interaktif yapıtların daha kararlı ve cüretkar bir yer bulacağının sinyallerini veriyor.
Soyut form ve renge olan tutkusunu ve yapıttaki belirleyici rolüne olan inancını her fırsatta dile getiren Pirim’in İstanbul’u Dinliyorum adlı heykelinin Borusan Koleksiyonu’nda yer bulması rastlantı değil. Koleksiyonun ana temalarından olan soyutçuluk ve renk, Pirim’in estetik anlayışının temelini oluşturuyor.
Seçkin Pirim’in gelişime ve yeniliğe açık, alçakgönüllü ve içten duruşunun, güçlü sistematik bir temellendirmeye dayanarak oluşturduğu sanatsal söylem ile yarattığı sentez sayesinde, Pirim’in uzun yıllar boyunca Türk çağdaş sanatına yön vermeyi sürdüreceği kuşkusuz. Borusan olarak bu serüvene tanıklık etmek bize de büyük bir heyecan ve mutluluk veriyor.
İpek Yeğinsü, 2011
Objenin kendi varoluş düzlemini açıkça belirlediği yapıtlarında Pirim, doğanın isimsiz yasalarında saklı olan görsel yanılsamaları saklandıkları yerlerden çekip çıkarmayı ve böylece izleyiciyi görsel deneyimin etkin bir ögesi konumuna getirmeyi önemsemesiyle de, serüvenci ruhunu ve özeleştiriye açık kalarak ördüğü yaratım sürecini büyük bir içtenlikle ortaya koyuyor.
Sanat ve tasarım arasındaki çizginin eskisi kadar net olmadığı bir çağda Pirim, her iki disiplinin sunduğu estetik olanaklardan yararlanıyor; bunu yaparken teknolojiye sırtını dönmeyen sanatçı, dijital platformların, ya da heykelin fiziksel oluşumunda sanatçının elinin yerini farklı teknolojilerin almasının, yapıtı daha az sanatsal kılacağı kaygısından uzak duruyor. Pirim’in bu yönü, son derece tutarlı bir sanat anlayışı benimsemekle birlikte, kendini çok farklı deneyselliklere ve çok boyutlu gelişimlere açık tuttuğunun bir işareti.
Pirim’in öyküsünde organik malzeme ve form yerini giderek daha soyut ve minimalist deneylere bırakırken, yapıtlarının mekanla olan ilişkisinin giderek önplana çıktığı duyumsanıyor. Öykünün yönelimi, sanatçının söyleminde yakın gelecekte izleyiciyi sarıp sarmalayan anıtsal hatta interaktif yapıtların daha kararlı ve cüretkar bir yer bulacağının sinyallerini veriyor.
Soyut form ve renge olan tutkusunu ve yapıttaki belirleyici rolüne olan inancını her fırsatta dile getiren Pirim’in İstanbul’u Dinliyorum adlı heykelinin Borusan Koleksiyonu’nda yer bulması rastlantı değil. Koleksiyonun ana temalarından olan soyutçuluk ve renk, Pirim’in estetik anlayışının temelini oluşturuyor.
Seçkin Pirim’in gelişime ve yeniliğe açık, alçakgönüllü ve içten duruşunun, güçlü sistematik bir temellendirmeye dayanarak oluşturduğu sanatsal söylem ile yarattığı sentez sayesinde, Pirim’in uzun yıllar boyunca Türk çağdaş sanatına yön vermeyi sürdüreceği kuşkusuz. Borusan olarak bu serüvene tanıklık etmek bize de büyük bir heyecan ve mutluluk veriyor.
İpek Yeğinsü, 2011