Doğal Anların Kusursuzluğu: Ali Bilge Akkaya
Ali Bilge Akkaya’nın fotoğrafları gücünü karşıtlıklardan beslenen bir dengeden, çoklu anlam katmanlarını ilk bakışta ustalıkla gizleyen yalın ama davetkâr bir kompozisyon anlayışından alır. Da Vinci’nin Vitruvius Adamı’nı akla getiren, kusursuz oranlara sahip geometrik strüktürlerin ortasında aniden karşımıza çıkan doğal, gündelik portreler sanatçının formun mükemmelliğine olan tutkusuyla anın büyüsünü yakalamaya yönelik içgüdüsel ve rastlantısal yaklaşımını bir arada barındırır.
Akkaya için fotoğraf sözlü ve yazılı dilin yerine geçen, farklı okumaları olanaklı kılan ucu açık bir öyküdür. Denge ve simetriden ödün vermeden kurgusallıktan özenle kaçınan kompozisyonlarında sanatçı izleyicinin mekân algısını alaşağı etmeyi, bildiği yerleri onun için tanınmaz duruma getirmeyi, onu meraklandırarak asıl öykünün içine çekip farklı katmanlarda gezdirmeyi hedefler ve öyküyü onun tamamlamasını ister. Kendini hemen ele vermeyen fotoğraflar birey-toplum ilişkisinden kimlik sorunsalına, siyasal eleştiriden ontolojiye uzanan geniş bir düşünsel evrene ait göndermelerle yüklüdür. Akkaya’nın bize yüzümüze vurmadan duyumsattığı bu kavramlar, yapıtın içinde yaşayan ve her bireyin kendi cümlelerini kurmak için farklı şekillerde dizebildiği sözcüklere dönüşür.
Karşıtlık ögesi yalnızca biçim ve içerikte değil, ışık ve renkte de kendini gösterir. Aydınlık ve karanlık, kırmızı ve yeşil gibi ikilikler kompozisyonun gerilimini artıracak ve öyküye girişi kolaylaştıracak biçimde kullanılır. Sanatçının bazen farklı düzlemlere getirerek, bazen de aynı ufuk çizgisi üzerinde yan yana yerleştirdiği seriler ise hareketli imge ile yakın akrabadır. Bir aradayken sessiz bir filmin karelerini andıran bu yapıtlar, Akkaya’nın insanı insana anlatmaktan duyduğu heyecanı tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer.
İpek Yeğinsü, 2014
Ali Bilge Akkaya’nın fotoğrafları gücünü karşıtlıklardan beslenen bir dengeden, çoklu anlam katmanlarını ilk bakışta ustalıkla gizleyen yalın ama davetkâr bir kompozisyon anlayışından alır. Da Vinci’nin Vitruvius Adamı’nı akla getiren, kusursuz oranlara sahip geometrik strüktürlerin ortasında aniden karşımıza çıkan doğal, gündelik portreler sanatçının formun mükemmelliğine olan tutkusuyla anın büyüsünü yakalamaya yönelik içgüdüsel ve rastlantısal yaklaşımını bir arada barındırır.
Akkaya için fotoğraf sözlü ve yazılı dilin yerine geçen, farklı okumaları olanaklı kılan ucu açık bir öyküdür. Denge ve simetriden ödün vermeden kurgusallıktan özenle kaçınan kompozisyonlarında sanatçı izleyicinin mekân algısını alaşağı etmeyi, bildiği yerleri onun için tanınmaz duruma getirmeyi, onu meraklandırarak asıl öykünün içine çekip farklı katmanlarda gezdirmeyi hedefler ve öyküyü onun tamamlamasını ister. Kendini hemen ele vermeyen fotoğraflar birey-toplum ilişkisinden kimlik sorunsalına, siyasal eleştiriden ontolojiye uzanan geniş bir düşünsel evrene ait göndermelerle yüklüdür. Akkaya’nın bize yüzümüze vurmadan duyumsattığı bu kavramlar, yapıtın içinde yaşayan ve her bireyin kendi cümlelerini kurmak için farklı şekillerde dizebildiği sözcüklere dönüşür.
Karşıtlık ögesi yalnızca biçim ve içerikte değil, ışık ve renkte de kendini gösterir. Aydınlık ve karanlık, kırmızı ve yeşil gibi ikilikler kompozisyonun gerilimini artıracak ve öyküye girişi kolaylaştıracak biçimde kullanılır. Sanatçının bazen farklı düzlemlere getirerek, bazen de aynı ufuk çizgisi üzerinde yan yana yerleştirdiği seriler ise hareketli imge ile yakın akrabadır. Bir aradayken sessiz bir filmin karelerini andıran bu yapıtlar, Akkaya’nın insanı insana anlatmaktan duyduğu heyecanı tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer.
İpek Yeğinsü, 2014